Denizlerin derinliklerinden yararlanmak, genellikle balıkçılıkla anılan bir meslek olarak bilinse de, Türkiye'nin iç bölgelerindeki balıkçılar, su kaynakları bulunmayan yerlerde farklı bir yaklaşım ile bu geleneği sürdürüyor. Altı yıl önce başlayan bir girişimle, denizi olmayan bir bölgede balıkçılığın nasıl geliştiğine tanıklık etmeye hazır mısınız? İşte, denizden uzak bir coğrafya, balıkçıların azmi ve dünya pazarına açılan bir yolculuk.
Yıllarca sürdürülen tarımsal faaliyetlerin yanı sıra, su ürünleri yetiştiriciliği de Türkiye'de giderek yaygınlaşmaya başladı. Özellikle denizi olmayan yerler, alternatif yöntemlerle su ürünleri üretimine ev sahipliği yapmaktadır. Bu bağlamda, iç mekanlarda gerçekleştirilen akvaponik sistemler, balıkların yetiştirilmesi ve bitkilerin su ile beslenmesi amacıyla geliştirilen yenilikçi bir süreçtir. İşte bu süreç, balıkçıların mesaisini farklı bir boyuta taşıyarak, denizden uzak alanlarda bile su ürünleri üretimi yapılmasına olanak sağlıyor. Aquaponik sistemler, hem balıkların yetiştirilmesi hem de sebze ve meyve gibi tarım ürünlerinin elde edilmesini mümkün kılarak, sürdürülebilir bir gıda üretim modeli oluşturuyor.
Altı yıl önce başlatılan bu tarımsal girişim, yalnızca lokal pazara değil, aynı zamanda dünya pazarına da açılmayı başardı. Üretilen su ürünleri ve bitkisel ürünler, yurtiçindeki tüketicilerin yanı sıra, uluslararası pazarların beğenisini kazanmayı başardı. Bu başarı, Türkiye’nin tarım ve gıda sektöründeki büyüme hedeflerine büyük katkı sağlıyor. Su ürünleri ithalatının yanı sıra, yerli üretimin artırılması ve ihracat kapılarının açılması, balıkçılık sektörünün kıymetini artıran unsurlar arasında öne çıkıyor.
Bu süreçte, balıkçıların sürekli gelişen yöntemleri ve oturduğu teknik bilgileri, onları sadece bölgesel değil, uluslararası düzeyde de rekabetçi hale getiriyor. Ayrıca, sanayi ve tarım arasındaki entegrasyonun güçlendirilmesi, bu tür girişimlerin yaygınlaşmasına olanak tanıyor. İç bölgelerde yer alan yüzlerce balıkçı, bu sürdürülebilir modeli benimseyerek sadece kendi geçimlerini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda büyük bir ihracat potansiyeli oluşturuyor.
Alınan tedbirler, eğitim ve destek paketleri ile birlikte, balık üretiminin artırılması hedefleniyor. Balıkçıların yanı sıra, farklı işletmeler de bu modelin bir parçası olarak, gıda güvenliğinde önemli bir rol üstleniyor. Eğitici programlar ve seminerler sayesinde, sürdürülebilir balıkçılık uygulamaları hakkında farkındalık artırılmakta ve bu konuda nitelikli iş gücü yetiştirilmektedir. Bu dinamik süreç, yerel toplulukların ekonomik büyümesine katkı sağlarken, doğal kaynakların korunmasına yönelik çabaları da desteklemektedir.
Kısacası, denizleri olmasa da balıkçılığın özünü anlamış ve bu geleneği başarı ile sürdüren bu bölgedeki balıkçılar, dünya pazarında dikkat çekirken, başarılı projeleriyle örnek teşkil ediyor. Su ürünleri ihracatı, gelecekte Türkiye’nin gıda döngüsünde önemli bir yere sahip olabilir. Değişen dünyada elimizdeki kaynakları en verimli şekilde kullanmak, sadece yerel ekonomilere değil, uluslararası ticarete de yeni kapılar açmaktadır. Bu durum, balıkçıların mesaisinin denizden uzak bir coğrafyada ne denli değerli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.