Japonya, jeolojik yapısı nedeniyle sık sık deprem yaşayan bir ülke olarak bilinirken, son günlerde meydana gelen depremler halkı tedirgin etmiş durumda. Bir yıl boyunca sıradan şiddetteki sarsıntılar yaşanırken, son iki haftada meydana gelen büyük depremler adeta halk arasında bir 'kaçış' korkusu yaratmış durumda. Japonya'nın çeşitli bölgelerinde peş peşe meydana gelen felaketler, ülkenin dayanıklılığını sorgulatıyor ve Japon vatandaşları için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Depremlerin sıklığı ve şiddeti, ülkenin afet yönetimi politikalarını yeniden gözden geçirmesine neden oluyor. İşte, Japon adalarındaki son durum ve halkın bu sıkıntılı süreçteki tepkileri.
Japonya, Pasifik Ateş Çemberi üzerinde yer alması nedeniyle dünya üzerindeki en hareketli tektonik alanlardan birinde bulunmaktadır. Bu sebepten dolayı Japonya'da yıllar boyunca pek çok büyük deprem yaşanmıştır. 2023 yılı, Japonya için oldukça zorlu bir yıl oldu. Bir yıl boyunca kimseyi rahatsız etmeyen düşük seviyeli depremler, birdenbire iki haftalık dönemde 6.0 veya daha yüksek şiddette yapılan sarsıntılar ile yerini aldı. Bu durum, Japon halkında aşırı bir tedirginlik oluşturdu. Fakat bu depremler sadece sismik bir durum değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal etkilere de neden olabilen bir fenomene dönüşüyor.
Artan depremler karşısında Japon toplumu, geçmişte yaşadığı kötü deneyimlerden dersler çıkarmakta oldukça başarılı. Ancak her vatandaş, bu sarsıntılarla başa çıkmanın yollarını arıyor. Deprem sonrası en büyük korkularından biri, evlerini terk etmek zorunda kalmak ve toplumdan kopmaktır. Bu nedenle, Japon hükümeti depremlerle daha etkili bir şekilde mücadele edebilmek adına bölgesel afet yönetimi stratejilerini gözden geçiriyor. Japonya'nın bütün bölgelerinde yürütülen eğitim programları ve tatbikatlar, halkın deprem anında nasıl davranması gerektiği üzerine yoğunlaşmaktadır.
Hükümet, insanların güvenliğinden endişe duyduğu bu dönemde, uydu görüntüleri ve modern teknoloji yardımıyla depremin meydana geldiği bölgeler hakkında kullanışlı bilgiler sunarak halkı bilgilendirmeye çalışmaktadır. Ayrıca, acil durum kitleri ve sığınakların sayısını artırarak, halkın güvenliğini sağlamayı hedeflemektedir. Ancak basında yayımlanan görüntüler ve yaşanan panik, çoğu insanın evlerini terk etmesine sebep oldu. Gözlemlenen bu sosyal hareketlilik, bazı bölgelerde 'kaçarak kurtulma' eğilimini tetikledi.
Sonuç olarak, Japonya'daki depremler yalnızca fiziksel bir tehdit oluşturmamakta, aynı zamanda toplumsal yapıyı da etkilemektedir. Anlayış, dayanışma ve güvenin ön planda tutulduğu bu zorlu süreçte, halkın birlik olmaya ve birlikte mücadele etmeye ihtiyacı var. Tüm bunlarla birlikte, Japonya'nın afetlere karşı hazırlık seviyesinin yeterli olup olmadığı tartışmaya açıktır. Geçmişte yaşanan tecrübelerden yeterince ders alınıp alınmadığı ise sorgulanmaya devam edecektir.