Şiddet, birçok ailenin içindeki karanlık sırlar arasında yer almakta ve zaman zaman bu sırlar dayanılmaz bir hal alarak trajik sonuçlara yol açabiliyor. Son günlerde medya, bir kadının kocasını katlettiği kan dondurucu bir olayı konuşuyor. Üstelik olay, sıradan bir gündelik tartışmanın çok ötesine geçerek korkunç bir cinayete dönüşmesiyle dikkat çekiyor. Aldatma iddialarıyla başlayan bu kötü gidişat, bir kadının yaşamında meydana gelebilecek en kötü senaryolarından birinin gerçeğe dönüşmesine neden oluyor.
Yaşanan bu trajik olay, bir gece yaşanan bir tartışma ile başladı. Eşler arasındaki güven sarsılmış ve suçlamalar üzerine koca "Sen beni aldatıyorsun!" diyerek eşine saldırdı. İçinde bulunduğu psikolojik bunalımın etkisiyle kadının acil bir çıkış yolu araması, yaşam mücadelesi vermesinin önünü açtı. O anlarda yaşananlar, kadının içinde bulunduğu zor durumu görünmez kılan bir 'anlık dalgalanma' sağladı. Bu tür durumlar, daha önceden yaşanan travmalar ve çiftler arasındaki sağlıksız ilişkilerin sonucu olarak karşımıza çıkmakta. Olaydan sonra yapılan araştırmalarda, kadının yıllarca süren fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığı belirlendi. Bu tür durumlar, şiddeti normalleştiren bir toplumda, ne yazık ki sıkça yaşanan bir gerçektir.
Olaydan sonra yaşanan süreç, kadının özgürlüğüne ve adalet arayışına dönüşecek gibi görünüyordu. Ancak yaşadığı travmanın ve şiddetin etkisini üzerinden atmak kolay olmadı. Göz önünde yaşanan bir cinayet, toplumda derin bir tartışma başlattığı gibi, aynı zamanda kadına yönelik şiddetin de ne kadar ciddi boyutlara ulaştığını gözler önüne serdi. Kadının yaptığı savunma, birçok kadın için bir cesaret örneği olurken, bu olayın umarız gelecekte benzer trajedilere yol açmaması için toplum olarak harekete geçmemiz gereken bir uyarı niteliğinde olduğunu da unutmamak gerekir.
Bu trajik ödev, sadece yaşanan olaylar değil, aynı zamanda toplumu oluşturan her bireyin sorumluluğunu da kapsamaktadır. Kadına yönelik şiddetle mücadelede herkes üzerine düşen görevi yerine getirmeli ve bu tür olayların tekrar etmemesi için gerekli adımlar atılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, her insanın barış ve sevgi dolu bir ortamda yaşama hakkı vardır. Geleceğin güvenliği için, birlikte bu sorunları ele almalı ve toplum olarak güçlü bir duruş sergilemeliyiz.