Türkiye, son yıllarda ekonomik büyüme rakamlarıyla göz doldursa da, bu zenginliğin büyük bir kesim için ulaşılabilir olmadığı gerçeği oldukça çarpıcı. Dickens romanlarından fırlamış gibi görünen bu çelişki, zengin ülkenin fakir çocuklarını yaratan karmaşık bir sosyo-ekonomik yapının yansıması olarak karşımıza çıkıyor. İşte, çağımızın bu acı gerçeği üzerine bir bakış.
Türkiye'nin ekonomik göstergeleri, ülkenin büyümesi ve gelişmesi yönünde umut verici rakamlar sunsa da, bu büyümenin toplumun en savunmasız kesimlerini yanına almadığı gerçeği her geçen gün daha çok dikkat çekiyor. Özellikle çocuk yoksulluğu, sosyal adaletin ne denli zedelenmiş olduğunu gözler önüne seriyor. Çocukların yoksulluk içinde büyümesi, sadece bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda ulusun geleceği için de ciddi bir tehdit oluşturuyor. Çocuk yoksulluğunun eğitimsiz nesiller, yüksek işsizlik oranları ve toplumsal dengesizlikler gibi sonuçları, gelecek yıllarda Türkiye'nin karşılaşacağı büyük sorunları işaret ediyor.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, yoksulluk sınırı altında yaşayan çocuk sayısı, 2023 itibariyle rakamsal olarak yüksek boyutlara ulaşmış durumda. Birçok çocuk, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken eğitim hakkından feragat etmek zorunda kalıyor. Bu durum, yalnızca mevcut sorunları derinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda suç oranlarının artışına, toplumda huzursuzluk ve güvensizlik ortamlarının doğmasına zemin hazırlıyor.
Son yıllarda Türkiye'nin uluslararası piyasalarda yükselen ekonomisi, birçok kişi için fırsatlar yaratırken, zenginliğin adaletsiz dağılımı, yüzlerce aile için pek bir anlam ifade etmiyor. İş ve yatırım dünyasında sağlanan büyüme, toplumsal kesimlerin eşit ölçüde yararlandığı bir durum oluşturmuyor. Özellikle kırsal kesimlerde, tarım ile uğraşan ailelerin çoğu, geliştirilmiş tarım teknikleri ve devlet desteklerinden mahrum kalırken, şehirlerde ise asgari ücretle çalışan binlerce aile, gün geçtikçe daha da derinleşen yoksulluk içinde mücadele etmekte zorlanıyor.
Bu çelişki, çocukları doğrudan etkileyen bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılanamaması, çocukların dünyasında derin yaralar açıyor. Eğitimden yoksun kalan çocuklar, toplumda daha düşük gelirli bireyler olarak büyüyerek devam eden bir kısır döngünün parçası haline geliyor. Bu durum, Dickens’ın romanlarındaki karakterlerin, farklı sosyo-ekonomik durumlarına rağmen, umut dolu hikayelerini hatırlatıyor; ancak gerçek hayatta sonucun pek de öyle olmadığı aşikar.
Ülkemizdeki bu karmaşık sosyal ve ekonomik yapı, devlet kurumlarının yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının ve bireylerin de dikkatini çekiyor. Çocuklar için sürdürülen projeler, burs programları, gıda yardımları ve eğitim destekleri, yalnızca bir miktar çözüm sağlasa da, uzun vadede kalıcı etkiler yaratabilmek için sistemsel değişikliklere ihtiyaç duyuluyor.
Unutulmamalıdır ki, her bir çocuk, geleceğin teminatıdır. Eğer bugünden sadece birkaç çocuğun hayatında olumlu bir değişiklik yaratılabilirse, o zaman hepimiz kazanmış olacağız. Gelişmiş bir toplum oluşturmak için, çocukların güçlendirilmeleri, eğitim olanaklarının artırılması ve sosyal adaletin sağlanması şarttır. Türkiye'nin zenginliğinin gerçek bir zenginlik haline dönüşebilmesi için bu çocukların sesi duyulmalı ve onların hakları savunulmalıdır.
Sonuç olarak, zengin ülke, fakir çocuklar görüntüsü, Dickens’ın hayal gücünü aşan bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Bu sorunu çözmek, hem bireysel hem de toplumsal bir sorumluluk. Tüm aktörlerin iş birliği içinde çalışması, geleceğin daha adil ve eşit bir toplumda şekillenmesine katkıda bulunacak önemli bir adımdır. Türkiye’nin geleceği, bugünün çocuklarıyla şekillenecek ve bu çocukların yoksulluktan kurtulması, hem toplumun huzuru hem de ulusun geleceği için büyük bir gerekliliktir.